Sabahattin Ali, Cumhuriyet döneminde önemli eserler vermiş Türk yazar ve şairimizdir. Eserlerini toplumcu gerçekçi tarzda kaleme almıştır. Yazdığı üç romanında da bireysel temalar ön plana çıkmakta ve bireysel konuları aşk ve sevgi teması üzerinden işlemiştir. Eserlerinde ortaya çıkan bir diğer konu ise sosyal sorunlardır.
Konu Başlıkları
Kuyucaklı Yusuf
İlk romanı olan Kuyucaklı Yusuf, 1937 yılında kitap olarak basılmış. Yazar bu romanında kırsalda yaşayan halkın sefaletini, dönemin yozlaşmasını, burjuva kesimini işlemiştir. Ayrıca ataerkil toplum yapısı da öne çıkar. Zengin kesimin halkı ezdiği ve adalette bile üstünlük sağladığı bir mekan görmekteyiz. Toplumsal statü yazarın çokça üzerinde durduğu bir konu aslında. Yüksek kesimin alimliği, hırsı ve boyun eğdirilen zayıf halk kesimi, geçim sıkıntıları bu romanın ana teması olmuş. Baş karakter olan Yusuf’un çocukluğundan itibaren başlayan sorunları, Muazzez’in Yusuf’a karşı kendini suçlu hissetmesi, vicdanıyla imtihanı yürekleri burkuyor. Bu kitabı bitirince ilk düşündüğüm şey, kitapta anlatılan hayatın, zalimliğin, adaletsizliğin ve kadına değer verilmemesinin bir zamanlar hatta günümüzde de bazı kesimlerde halen daha yaşanmış ve yaşanıyor olması gerçeğiydi. Bu kitaba kısa ve öz bir yorum yapmak gerekirse benim yorumum; para, mal, mülk, statü gibi maddi varlıkların insanın ruhundan, maneviyatından daha değerli sayılması çok zalim bir düşünce ancak aşkın da tek başına yeterli olmadığını görüyoruz.
İçimizdeki Şeytan
İkinci romanı olan İçimizdeki Şeytan, 1940 yılında kitap olarak basılmış. Bu romanda karakterlerin düşüncelerini, düşüncelerindeki çatışmaları bol bol okuyoruz. Düşünceleri ve duyguları arasında gelgitleri başarılı bir şekilde aktarılmış. Ömer ve Macide birbirlerini tanımadan evleniyor ve zamanla ayrı dünyaların insanları olduklarını anlıyorlar. Ömer’in zayıf ve iradesiz bir kişiliği var. Her ne kadar değişmek istese de hayatın getirdiği sorunlar, geçim sıkıntısı, parasızlık durumlarından kendini bulamıyor. Ayrıca toplumsal cinsiyet eşitsizliğine, toplumun kadına olan bakış açısına da değiniyor Sabahattin Ali. Ömer’in çevresi eğitim görmüş insanlar olmasına rağmen davranışları sahip oldukları eğitimi gölgeliyor. Burada da yazarın aydın kesimdeki yozlaşmayı anlatmak istediğini görüyoruz. Bu kitabı okurken genel olarak sıkılmış hissetsem de son kısmında Ömer’e karşı merhamet hissettim.
Kürk Mantolu Madonna
Son roman olan Kürk Mantolu Madonna, 1943 yılında kitap olarak basılmış. Bu romandaki konu tamamen aşk üzerine. Raif efendinin naif ruhu, saf aşkı ile Maria’nın sınırları ve müthiş gururu birleşince dramatik bir aşk hikayesi çıkmış ortaya. Raif efendi
toplum tarafından silik bir karakter olarak görülse de kendi iç dünyasında ne denli önemli ve değerli birisi olduğu anlatılıyor. Bu romanda da diğerlerinde olduğu gibi geçim sıkıntısı gibi maddi konulara az da olsa yer verilmiş. Olay örgüsü çok başarılı işlenmiş fakat son kısım bana çok klasik geldi. Daha farklı ve bu kadar hüzün içermeyen bir son görmeyi isterdim. Raif efendinin Maria’ya olan bağlılığı, onun dışındaki herkese hissizleşmesi ve içine düştüğü derin karamsarlık bir çok eserde gördüğümüz bir tema. Aşk ne kadar güzel bir duygu olsa da kitaplarda okuduğumuz hikayeler genelde hüzünlü bir sonla bitiyor. Oysa ki aşık olmak, doğduğumuz andan itibaren içimizde var olan bir hazineyi keşfetmektir, hayata uyanmaktır, o insanı kaybetsen de yaşamaktır. Aşk demek yaşam demektir bence. Uyandığımız her bir gün bizler için verilmiş yeni bir umut kapısıdır, yaşamak için yeni bir şanstır. Aşk da yaşadığımız her an her şeye duyulabilecek sonsuz bir sevgi değil midir ? Aşk sadece bir insanın üzerinde yapışıp kalmaz, o bir insanla bütün dünyamıza, gözümüzün gördüğü her şeye bulaşır aslında. Bir kere aşkı keşfeden biri artık her şeyi sevgiyle saracaktır, bu benim aşk tanımımdır. Dilerim ki böyle hüzünlü hikayelere, adanmış hayatlara sadece kitaplarda karşılaşırız.
Bu üç romandan beni en çok etkileyen Kuyucaklı Yusuf oldu. Olay örgüsü daha genişti, bir çok mesaj iletiyordu ve oldukça etkileyici bir hikayeydi.
İçimizdeki Şeytan’ı okurken yoksulluğu öyle derin hissediyorsunuz ki, Ömer’in içimizdeki şeytan olarak adlandırdığı o küçük şeytanın gücünü görüyor ve farkına varıyoruz. Çünkü hepimizin içinde bir şeytan var. Kimileri onu boğmasını biliyor kimileri ise Ömer gibi
dokunmadan bırakıyor.
Özetle
Kuyucaklı Yusuf, toplumsal statünün etkilerini çok başarılı aktardı. İçimizdeki Şeytan, toplumsal cinsiyet problemini ve içimizdeki dünyanın dış dünyamıza hükmettiği gerçeğini ortaya koydu. Kürk Mantolu Madonna ise, aşkın gücünü, bir hayatı nasıl da sarıp yok
edebileceğini acı bir sonla gösterdi.
Türk Edebiyatı okumayı pek tercih etmesem de bu üç romanı çok severek ve bir çok ders çıkartarak okudum. Özellikle Türkiye gerçeklerini yansıtması çok hoşuma gitti.
Türk Edebiyatından bana önermek istediğiniz kitaplar varsa yoruma bekliyorum ve şimdiden teşekkür ediyorum.