Gözlemleri paylaşmaya devam…
Bu seferki hem çok heyecanlı, hem çok talihsiz, hem de çok komik…
Bu yazımda size ilk canlı yayınımı anlatacağım. Ama tüm detayları anlatacağım ki siz de benim hissettiklerimi hissedin. Biraz iddialı olacak belki ama, okurken güleceğinizden eminim. Ve yazının sonuna geldiğinizde kesinlikle siz de bir canlı yayın yapmak isteyeceksiniz.
Bir standart haline dönüştürdüğümüz gibi bu yazıda da isim vermeyeceğim. Zaten aslında isimlerin çok da bir önemi yok. Yani olaylar her yer ve zamanda benzer seyrettiği için, kişilerin burada adı X olur, siz de Y… Fark etmez yani.
Küçük bir hatırlatmayla başlamak istiyorum. İçinde bulunduğumuz sektör kesinlikle güvenilmez, yani burada küçük bir boşluk dahi bırakmayacağım. İstisnasız, bu işi yapan herkeste ikinci bir karakter, her olayda da kesinlikle bir perde arkası vardır. Bunları akıldan çıkarmamak gerekir.
Şimdi size ilk canlı yayınıma giden süreci anlatayım.
Normalde kanalda yaptığım iş tanımında, yani üzerinden maaş aldığım iş sorumluluğumun içinde canlı yayın yapmak yok. Ancak şu bir gerçek ki, eğer ‘gazetecilik’ kavramının içini tam olarak doldurmak istiyorsanız, bu işi yapabiliyor olmanız lazım. Yani engin olmayan tecrübelerimden gördüğüm kadarıyla, gazetecilik öyle oturarak yapılabilecek bir iş değil. Sahayı bilmek lazım, bilgi edinmeyi bilmek lazım, yorulmamak lazım, pes etmemek lazım. Bu yüzden ben de maaş aldığım işime iki hafta gitmeme özgürlüğüne sahipken, üstlerimden izin istedim ve demin bahsettiğim işleri yapmak için kanala geldim. Ancak ortada çok ciddi bir ikilem var. Maaş aldığım iş farklı, izin zamanımda kendi isteğimle gelip, yapmak istediğim iş farklı. Bu yüzden bir karar verilmeli! Ya çok istediğim üzere, sahaya, koşuşturmaya, çabalamaya gidecek yolda önüm açılmalı ya da sırf bir boşluğu doldurmak için maaş aldığım işime devam etmeliyim.
Defalarca söylediğim gibi, bu sektörde insanların sözlerine güvenilmez. Yani size yalnızca vaatlerde bulunulur ama asla icraata geçilmez. O yüzden eğer bir kariyer planınız varsa, bunu gerçekleştirmeyi kişilere bağlamayın. Sürekli fırsat kollayın ve doğru zamanı bulduğunuzda adım atmaktan kesinlikle çekinmeyin.
Ben de bunları düşünerek, gelmemi gerektirmeyecek zamanda da kanala geldim.
Mutlu muyum? Mutluyum.
Yine olsa yine gelir miyim? Evet, gelirim.
Peki, bu meslekte hiç değerli insan yok mu? Elbette var. Size iş yaptırırken yalnızca çıkar gütmeyen yani sizden bir iş istediğinde, sizin öğrenmeniz için alan açan insanlar var. Benim ilk canlı yayın girişimim de böyle oldu. Saat, 11.30’da editörlerimiz, canlı yayına gideceğimiz söyledi. Ben de ‘hımmm, evet, kesin yollarsınız zaten’ modunda dinliyordum. Ama sevgili editörüm ciddiymiş. Sağolsun, önce beni psikolojik olarak hazırladı. Altı üstü canlı yayın yaptığımızı, bunun dünyayı kurtarmak demek olmadığını, kimsenin hayatının benim dudaklarımın arasında olmadığını hatırlattı 🙂 Daha sonra da tek tek yapmam gerekenleri anlattı ve beni kendime güvenmeye ikna etti. Bu arada kendisi gerçekten çokça teşekkür borçlu olduğum biri.
Şimdi, dışarıdan bakınca evet bazı şeyler çözülmüş gibi. Yani ne yapacağını biliyorsun, elinde notların var, git ve yap yayınını. Ama bazı sıkıntılar var… Mesela ekranda görünürken uyman gereken standartlar var. Şık ve bakımlı durmalısın. Bunun için de kıyafetinin, saçının ve makyajının özenilmiş olması lazım. Ama bir gün öncesinde kanala gayet özenerek gelen ben, o gün yazılı bir t shirt, ıslak saçlar ve makyajım olmadan gelmiştim. Bu da ciddi bir sorun demekti. Çünkü üzerimi değiştirebileceğim yedek kıyafetlerim de yoktu kanalda, fön cihazım ve makyaj malzemelerimin de olmadığı gibi. Tabi saat 14.00’te Kadıköy’de olacak yayının bilgisini, 11.30’da alınca düşünün yaşadığım paniği. O yüzden pratik olmam gerekiyordu. T shirt’ümü ters giydim. Böylelikle yazılı yer ekranda görünmeyecekti. Ama tabi köyün delisi gibi görünmemem için bir cekete ihtiyacım vardı. Ama kanala getirdiğim bir ceket de yok…
Tam bir çığlık atacaktım ki imdadıma, kanalda gerçekten ablalığına çok güvendiğim ve insanı evliliğe özendiren nadir insanlardan olan biri yetişti. Hızla bana bir ceket ayarladı ve yayında rahat olmam için birkaç değerli tüyo verdi. Sonra hızlıca kendime bir konuşma metni hazırladım. Kafamda bir plan yaptım ve bir A4 sayfası kadar çıkarttığım notlarımı ezberledim. Sonra servisimizi ayarladık ve yola koyulduk.
Kanalın her departmanıyla iletişim halinde olduğumdan, ulaştırmadaki abiyle de önceden tanışıyorduk. Beni gündüz mesaisinde görünce şaşırdı. İlk canlı yayınıma gidiyor olduğumu duyunca daha da şaşırdı. Çünkü o kadar sakindim ki… Elimdeki notları ezberlemiştim, zaten soft bir bağlantı olduğu için de gerilmemi sağlayacak bir durum yoktu. Böyle “rahat” oluşum ona tuhaf gelmişti. Başka muhabirlerin ilk yayınlarını anlattı. Yoldayken nasıl ellerinin titrediğini, nasıl ince ince terlediklerini söyledi. Ama bende hiç böyle bir durum yoktu. Neyse…
Yayını yapacağımız alana geldik. Önce etrafı keşfe çıktım. İlginç bir şeyler var mıydı, en güzel kareyi hangi açıdan yakalayabilirdik?
Yerimizi bulduk ve kurulmaya başladık. Ama daha sonra yağmur yağmaya başladı…
Saçlarım ıslandı, zaten hacimsizlerdi ve iyice kafama yapıştılar. Neyse…
Sonra stantları dolaşıp, iyi konuşabilen bir konuk aramaya başladım. Çünkü yayında ben olayı anlatacaktım ama hali hazırda orada bulunan birinin de beni desteklemesi yayın için gerekliydi. Stantın birinde buldum alacağım konuğu. Yayından önce konuşmak adettendir. Hele ki bu bir canlı yayın ve konuğun neler söyleyeceğini bilmek görev gibi bir şeydir. Adamla sohbet etmeye başladık, gayet sakin sakin.
Ve sonra beklenen telefon… Reji arıyor.
Sahadaki muhabire bağlanmak için rejide hibrite bağlı olan bir telefonla muhabir aranır. Sonra sesi yayına aktarılır.
Rejideki arkadaşla konuşmaya başladık ve ben hala sakindim. Daha sonra spiker adımı söyleyince birden her şey değişti. O ezberlediğim iki sayfa aklımdan uçuverdi. Neyse başladım bir şeyler söylemeye daha sonra konuğa döndüm ve sorumu sordum. Yayından önce takır takır konuşan adam bir anda kitlendi. O sırada da kamerayla aramızdan bir adam geçti ve konuğun da benim de dikkatimiz dağıldı. Sonra sevgili konuğum bir anda dedi ki “Ay şimdi ne diyeceğim?” Canlı yayındayız….
Daha sonra bir anda kulağımda tekrar spikerin sesini duydum. Bir soru soracak sandım. Halbuki sunucu beni bitirmiş başka habere geçmişti bile. Ne olduğunu anlamadım. Sonra rejiden bitirdik dediler. Ne oldu, dedim. Ne olabilir ki bağlantı kopmuş.
İşte genç bir muhabirin başına gelebilecek tüm aksilikleri ilk seferinde yaşadım sanırım. Tabi büyük konuşmamak lazım. İnsanların başlarına neler geliyor.
‘Canlı yayın’ da denemez ya, siz her ne derseniz onun kaydını paylaştım instagram hesabımda.
Bir önceki yazıdan sonra, üniversiteye hazırlana arkadaşlar çokça sordu. Tercih konusunda biraz fikir alışverişi yaptık. Yine her zamanki sorularınız olursa cevaplamaya çalışacağım. Tekrar görüşmek üzere…