Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, Yeni Ekonomi Programı (YEP) kapsamında kurulması öngörülen Maliyet ve Dönüşüm Ofisi için ABD merkezli danışmanlık şirketi McKinsey ile çalışmaya karar verdiklerini açıkladı. Bu açıklamanın ardından, McKinsey’nin Düyun-u Umumiye gibi çalışacağı yorumları yapıldı. McKinsey ile Düyun-u Umumiye’nin karşılaştırmasına geçmeden önce Düyun-u Umumiye’yi kısaca anlatalım.
Osmanlı Devleti ilk kez 1854 yılında Kırım Savaşı’nın finansmanını sağlamak amacıyla İngiltere ve Fransa’dan borç almıştı. Ayrıca, Galata Bankerleri’nden de devlet tahvili karşılığında iç borç alınmıştı.
Kırım Savaşı’nın ardından da Osmanlı Devleti’nin ekonomisi düzelmemiş; savaşların getirdiği ağır yükün de etkisiyle devletin dış borç stoğu giderek artmıştı. Ekonomide yaşanan kriz nedeniyle 1875’ten itibaren dış borç ödemeleri durdurulmuştu.
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Osmanlı Devleti yenildi ve savaşın ardından imzalanan Berlin Barış Antlaşması’na, Osmanlı’dan alacaklı olan devletlerin baskısıyla dış borçların ödenmesi konusunun müzakere edilmesi maddesi eklendi.
İlerleyen yıllarda yapılan görüşmeler sonunda 1881 yılında II. Abdülhamit’in çıkardığı Muharrem Kararnamesi ile Düyun-u Umumiye (Genel Borçlar) İdaresi kuruldu. Yönetimde İngiltere, Fransa, Almanya, Avusturya-Macaristan ve İtalya’dan birer temsilci bulunmaktaydı. Osmanlı Devleti’nden, birisi Hazineyi temsil etmek üzere iki kişi bulunsa da bu kişilerin idarede önemli yetkileri yoktu. Düyun-u Umumiye İdaresi:
- Osmanlı Devleti’nin iç ve dış borçlarının idaresini devralacak,
- Devletin tuz tekeli ve tütün tekeli gelirlerini toplayacak,
- Damga vergisi, içkiden, ipekten alınan vergiler gibi birçok vergiyi tahsil edecekti.
Kısacası, Osmanlı Devleti’nin hemen hemen bütün gelirlerinin idaresi Düyun-u Umumiye’ye geçmişti. Düyun-u Umumiye İdaresi 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması ile kapatıldı. Türkiye’nin Osmanlı Devleti’ne ait dış borçları ödemesi 1956 yılına dek sürdü.
Şimdi de McKinsey’nin kuruluşuna ve faaliyetlerine göz atalım.
McKinsey Danışmanlık şirketini Şikago Üniversitesi profesörlerinden James O. McKinsey 1926 yılında kurdu. Şirketin kuruluştaki ana faaliyet alanı muhasebe ve yönetim (management) konularında şirketlere danışmanlık yapmak. İlerleyen yıllarda McKinsey faaliyet alanını genişletti. Günümüzde şirketlerin finanstan pazarlamaya kadar birçok farklı bölümlerini geliştirmeleri için danışmanlık hizmeti vermekte. Sitesinde her sektör için uzman kadrosuyla hizmet verdiğini vurguluyor.
Konu Başlıkları
Peki Türkiye neden McKinsey ile çalışıyor ve bu çalışmanın kapsamı ne olacak?
Bana göre, Cumhurbaşkanımızın ve Sayın Albayrak’ın ABD’de iş dünyası ile yaptıkları görüşmeler öncesinde bu karar alındı. ABD ile siyasi olarak aramızda gerilim bulunsa da hem Türkiye, hem de ABD birbirine muhtaç. Türkiye şu anda IMF dışında en önemli dış kaynağı Amerikan finans kurumlarından sağlayabilir. Unutmayalım, finansal sermaye (finans kapital) borç verirken anapara ve faizi sorunsuz şekilde tahsil edeceğinden emin olmak ister. Amerikan finans kurumları da, Türkiye’nin ekonomik durumunu yakından takip etmek istiyor. Bu nedenle, Türkiye’nin McKinsey’den danışmanlık hizmeti almasını talep etmesi normal.
Türkiye’nin, uluslararası finans kurumlarına güven vermek amacıyla, McKinsey gibi uluslararası alanda saygın danışmanlık şirketleriyle çalışması gerekiyor. Ayrıca, Türkiye McKinsey ile ilk defa çalışmıyor. 2001 krizi sonrasında sorunlu bankaların satışı, kamu bankalarının özelleştirme planlarının hazırlanması konularında şirketten danışmanlık hizmeti alınmıştı.
Sonuç olarak, elbette McKinsey’nin Türkiye ekonomisi hakkında dönemsel olarak hazırlayacağı raporların, uluslararası finans kurumlarının Türkiye’ye finansman sağlamaları üzerinde etkisi olacaktır. Ancak, McKinsey ile Düyun-u Umumiye’yi karşılaştırmak doğru değil. McKinsey’nin devlet adına vergi toplamak veya borçların ödenmesi gibi alanlarda yetkisi olmayacak. Bu konuda popülist söylemlerle kamuoyunu yanıltmanın yanlış olduğunu düşünüyorum.