“SPIDER-MAN: INTO THE SPIDER-VERSE”
“21 Jump Street”in ve iki ödüllü —BAFTA ve Annie— film “The LEGO Movie“”nin yaratıcı zekaları Phil Lord ve Christopher Miller eşsiz dehalarını farklı bir Örümcek-Adam evreninin taze soluklu bir versiyonu için bir araya getirdiler: “Örümcek Adam: Örümcek Evreninde”. Türünün ilk örneği olan ve çığır açacak bir görsel stile sahip bu film, herhangi birinin maske takabileceği, olasılıkların sınırsız olduğu bir Örümcek Evreninde, sizi Brooklyn’li yeni yetme Miles Morales ile buluşturuyor.
Brian Michael Bendis ve sanatçı Sara Pichelli’nin 2011 yılında yaratmış olduğu çizgi roman karakterlerine dayanan filmin merkezinde Manhattan’da yeni bir özel okula ayak uydurmaya çalışan Afrika ve Porto Riko kökenli Amerikalı ergen Miles Morales’in maceraları yer alıyor.
Miles’ın babası kanunlara sıkı sıkıya bağlı bir polise memuru, annesi ise kendini işine adamış bir hemşiredir. Her ikisi de sevgi dolu birer ebeveyn olarak oğullarının başarılarıyla gurur duymakta ve onun yetenekli öğrencilere özel yeni okulunda başarılı olduğunu görmeyi arzu etmektedirler. Ancak, mahallesindeki arkadaşlarla zaman geçirmeyi ya da kendisini grafiti yeteneği konusunda cesaretlendiren Aaron amcasını ziyaret etmeyi daha çok seven Miles için yeni okula adaptasyonun zor olduğu anlaşılır. Miles her ne kadar Aaron’ı gözünde devleştirse de, aslında sevimli amcası geçmişte kanunla başı derde girmiş, oldukça karmaşık bir karakterdir.
Miles’ın hayatı radyoaktif bir örümcek tarafından ısırılmasıyla daha da karmaşık bir hâl alır. Bunun sonucunda, birçok süper güç —zehir atma, kamuflaj, nesnelere yapışabilme, çok gelişmiş duyma, Örümcek hisleri ve daha pek çok süper güç— geliştirdiğini fark eder. Bu zaman zarfında, şehrin kötü şöhretli suç baronu Kingpin de başka evrenlere geçit açabilen ve Örümcek-Adam’ın (daha eski Peter Parker, Spider-Gwen, Spider-Man Noir, Spider-Ham ve anime Peni Parker dahil olmak üzere) farklı versiyonlarını Miles’ın dünyasına taşıyabilen ultra gizli bir nükleer süper çarpıştırıcı geliştirmiştir.
Peter Parker, Spider-Gwen ve May halanın süper sıkı versiyonu gibi tanıdık karakterlerin yanı sıra, Spider-Ham, Spider-Man Noir ve anime Peni Parker’ın yardımlarıyla, Miles gerçek bir süper kahraman olmanın zorluklarını ve sorumluluklarını kabul etmeyi öğrenir. Bunun sonucunda, herhangi birinin kahraman maskesi takıp, doğru olan için savaşmak üzere harekete geçebileceğini keşfeder.
Konu Başlıkları
Yönetmenler:
Bob Persichetti
Peter Ramsey
Rodney Rothman
Senaryo:
Phil Lord ve Rodney Rothman
Hikaye:
Phil Lord
Uyarlama:
The Marvel Comic karakterlerinden
Yapımcılar:
Avi Arad
Amy Pascal
Phil Lord
Christopher Miller
Christina Steinberg
Oyuncular:
Shameik Moore
Jake Johnson
Hailee Steinfeld
Mahershala Ali
Brian Tyree Henry
Lily Tomlin
Luna Lauren Velez
John Mulaney
Kimiko Glenn
ile Nicholas Cage ve Live Schreiber
Yapım Bilgileri
“21 Jump Street”in ve iki ödüllü —BAFTA ve Annie— film “The LEGO Movie“”nin yaratıcı zekaları Phil Lord ve Christopher Miller eşsiz dehalarını farklı bir Örümcek-Adam evreninin taze soluklu bir versiyonu için bir araya getirdiler: “Örümcek Adam: Örümcek Evreninde”. Türünün ilk örneği olan ve çığır açacak bir görsel stile sahip bu film, herhangi birinin maske takabileceği, olasılıkların sınırsız olduğu bir Örümcek Evreninde, sizi Brooklyn’li yeni yetme Miles Morales ile buluşturuyor.
Brian Michael Bendis ve sanatçı Sara Pichelli’nin 2011 yılında yaratmış olduğu çizgi roman karakterlerine dayanan filmin merkezinde Manhattan’da yeni bir özel okula ayak uydurmaya çalışan Afrika ve Porto Riko kökenli Amerikalı ergen Miles Morales’in maceraları yer alıyor.
Miles’ın babası kanunlara sıkı sıkıya bağlı bir polise memuru, annesi ise kendini işine adamış bir hemşiredir. Her ikisi de sevgi dolu birer ebeveyn olarak oğullarının başarılarıyla gurur duymakta ve onun yetenekli öğrencilere özel yeni okulunda başarılı olduğunu görmeyi arzu etmektedirler. Ancak, mahallesindeki arkadaşlarla zaman geçirmeyi ya da kendisini grafiti yeteneği konusunda cesaretlendiren Aaron amcasını ziyaret etmeyi daha çok seven Miles için yeni okula adaptasyonun zor olduğu anlaşılır. Miles her ne kadar Aaron’ı gözünde devleştirse de, aslında sevimli amcası geçmişte kanunla başı derde girmiş, oldukça karmaşık bir karakterdir.
Miles’ın hayatı radyoaktif bir örümcek tarafından ısırılmasıyla daha da karmaşık bir hâl alır. Bunun sonucunda, birçok süper güç —zehir atma, kamuflaj, nesnelere yapışabilme, çok gelişmiş duyma, Örümcek hisleri ve daha pek çok süper güç— geliştirdiğini fark eder. Bu zaman zarfında, şehrin kötü şöhretli suç baronu Kingpin de başka evrenlere geçit açabilen ve Örümcek-Adam’ın (daha eski Peter Parker, Spider-Gwen, Spider-Man Noir, Spider-Ham ve anime Peni Parker dahil olmak üzere) farklı versiyonlarını Miles’ın dünyasına taşıyabilen ultra gizli bir nükleer süper çarpıştırıcı geliştirmiştir.
Peter Parker, Spider-Gwen ve May halanın süper sıkı versiyonu gibi tanıdık karakterlerin yanı sıra, Spider-Ham, Spider-Man Noir ve anime Peni Parker’ın yardımlarıyla, Miles gerçek bir süper kahraman olmanın zorluklarını ve sorumluluklarını kabul etmeyi öğrenir. Bunun sonucunda, herhangi birinin kahraman maskesi takıp, doğru olan için savaşmak üzere harekete geçebileceğini keşfeder.
Columbia Pictures, Marvel işbirliğiyle, bir Avi Arad- Lord Miller- Pascal Pictures yapımı olan Sony Pictures Animation filmi “Örümcek Adam: Örümcek Evreninde”yi sunar. Filmin yönetmenliğini Bob Persichetti, Peter Ramsey ve Rodney Rothman; yapımcılığını Avi Arad, Amy Pascal, Phil Lord, Christopher Miller ve Christina Steinberg; yönetici yapımcılığını ise merhum Stan Lee’yle birlikte Brian Michael Bendis ve Will Allegra üstlendi. Filmin müziği Daniel Pemberton’ın, senaryosu Lord ve Rothman’ın, hikayesi ise Lord’un imzasını taşıyor. “Örümcek Adam: Örümcek Evreninde” Marvel Comics hikayelerine dayanmaktadır.
FİLM HAKKINDA:
“Bizi Örümcek Evrenine çeken şey Örümcek-Adam hikayesini yeni kuşağa yepyeni ve devrimci bir şekilde aktarabilme fırsatı yaratmasıydı. Film süper kahraman deneyimini taze bir bakış açışıyla sunarken, rüştünü ispatlama, eyleme geçme ve dünyadaki amacını bulma gibi evrensel temaları ele alıyor.
- Phil Lord & Christopher Miller
“Örümcek Adam: Örümcek Evreninde” Stan Lee ve Steve Ditko tarafından ilk olarak 1962 yılında Marvel için yaratılmış sevimli örümcek ağı fırlatıcısına yepyeni bir yaklaşım getiriyor. Klasik Örümcek-Adam mitine devrim niteliğinde bir bakış açısı sunan film, bu bilindik karakterin daha önceki hiçbir sinema yorumuna benzemiyor.
Filme bu benzersiz bakış açısını sağlayan kişiler ise, Sony Pictures Animation’ın büyük beğeni kazanan “Cloudy with a Chance of Meatballs”, “Jump Street 21”, “22 Jump Street” ve hem BAFTA hem de Annie ödüllü “The LEGO Movie” filmine eşsiz yaratıcı yeteneklerini katmış olan yönetmenler Phil Lord ve Christopher Miller.
Senaryoyu yönetmenlerden Rodney Rothman’la birlikte kaleme almış olan Lord, kendisini projeye ilk çeken şeyin Miles Morales karakteri olduğunu belirtiyor: “Örümcek-Adam hikayelerini anlatmak için müthiş ve yepyeni bir yol olduğunu düşündük gerçekten. Sony bize gelip, ‘Animasyon türünde bir Spider-Man filmi yapmak istiyoruz” dediğinde, ilk tepkimiz (tüm projelerimizde olduğu gibi, ‘Hayır, çünkü Örümcek-Adam defalarca anlatıldı!’ oldu. Ama sonra bu filmi yapacak olursak, ne tür farklı yaklaşımlar geliştireceğimiz üzerinde konuşmaya başladık ve bu kez başkarakter Miles olmalı!’ dedik. O sıralar Miles kesinlikle Marvel evreninin en heyecan verici karakteriydi. Ne tuhaftır ki, aynı dönemlerde, ben de Jeff Koons’un tüm eserleri başkalarının çalışmaları üzerine olan New Yorkt’taki geçmişe dönüş sergisine —ister sevin, ister nefret edin— gitmiştim. Sergi bize Örümcek-Adam’ın post modern bir versiyonunun nasıl olacağını düşündürttü. Böylece, kendi dönemimiz için farklı bir süper kahraman yaratma fikrine yöneldik. Farklı evrenleri keşfetme ve bu sevilen karakterin çok çeşitli versiyonlarıyla oynama fikri bizim için bir olasılıklar dünyasının kapılarını açtı”.
Yapımcılar Örümcek-Adam destanının bu yeni ve yaratıcı sayfasının merkezindeki temaya da dikkat çekiyorlar. “Projeye ilgi duymamızın en büyük nedenlerinden biri, Miles’ın farklı türde bir süper kahraman oluşuydu” diyen yapımcı Christopher Miller, şöyle devam ediyor: “Örümcek Evreninin havalı yanı, bu süper kahraman maske takıp etrafta uçuşurken, ‘Hey, bu maskeyi takan kişi ben de olabilirdim’ diye düşünebilmeniz. Bir bakıma, filmin kalbindeki şey bunun Miles’ın rüştünü ispatlama hikayesi olması; ama biz bunu bambaşka ve tamamen alışılmadık bir şekilde anlatmaya çalıştık. Bambaşka birini Örümcek-Adam’ın kostümüne ve kimliğine sokmak istedik. Filmin kilit temalarından biri, hepimizin güçlere sahip olduğu ve kim olduğumuzdan ya da nerede doğmuş olduğumuzdan bağımsız olarak sorumluluklarımızla yüzleşmemiz gerektiği”.
Filmin en çarpıcı öğelerinden biri dinamik görsel stili. Bu stil izleyicilerin bir bilgisayar animasyonu filmden beklentisinin ötesine geçerek, klasik görüntüye ve Altın Çağ’ın çizgi roman tarzına saygı duruşunda bulunuyor. “Ekranın çizgi romanlarda olduğu gibi karelere bölündüğü anlar var” diyen Miller, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Sıradışı kompozisyonlara olanak tanıyan geri dönüş karelerimiz var; ayrıca, filme yayılmış yeni ses efektlerimiz ve stilize görsellerimiz mevcut. Kendinizi bir çizgi romanın içinde hissettiğiniz anlar var. Bunu yaratmak ve izlemek son derece heyecan verici. Üstelik, filmimizin animasyonun gelecekteki yapılış şeklini değiştirecek bir koreografiye sahip olduğunu umut ediyoruz.”
Lord filmin çok katmanlı hikayesini aktarabilmek için, yapımda görev alan yetenekli animasyon sanatçılarının son teknoloji BY animasyon araçlarıyla birlikte elle çizim animasyon tekniklerini bir araya getirdiğini ifade ediyor: “Her kare bir şeyin illüstrasyonu. Bilgisayar grafikleri insanları ve yerleri son derece foto-gerçekçi ve etkili bir şekilde temsil edebiliyor ama bu filmde BY her karenin üzerine elle çizilmiş bir sanatsallık katmanı ekledik. Bilgisayarda elde edilmiş görsellerden sonra, filmin her karesinin sanatçılar tarafından elle süslenmesi bizim için çok önemliydi. Filmin herhangi bir parçasını herhangi bir anda dondurursanız, elle yapılmış dokunuşlara sahip olduğu anlaşılan bir illüstrasyon göreceksinizdir”.
Animasyon titiz bir süreçtir. Örneğin, bir sanatçı filmin dört saniyesinin animasyonunu gerçekleştirmek için yaklaşık bir hafta çalışır. “Örümcek Evreninde”de ise, BYG ile el çizimi animasyonları kusursuz bir şekilde harmanlamak zahmetli ve karmaşık bir süreç olduğu için, her sanatçı filmin bir saniyesi için bir hafta çalıştı. Buna ek olarak, “Örümcek Evreninde”deki çizim sayımı çoğu animasyon filminden iki üç kat fazlaydı.
Bu teknik sanatsallık ana karaktere de yansırken, filmin duygusallığı yapım ekibinin hayata geçirdiği derin hikaye anlatımından ve zengin karakterlerden (özellikle Miles ve ailesi) kaynaklanıyor. Miles’ın Örümcek-Adam olarak yolculuğu benzersiz: O, Afrika ve Latin kökenli ilk Örümcek Adam. Yine de, herkesin özdeşleşebileceği şeyler yaşıyor: Uyum sağlamaya çalışıyor, dünyadaki yerini çözmeye çalışıyor, vs.. Miles özdeşleşilebilir bir karakter ve film de süper kahraman kisvesine bürünmüş bir olgunlaşma hikayesi aslında.
Lord ve Miller herkesin uzun zamandır süper kahraman olduğu bir yerde, ilk kez süper kahraman olmanın nasıl bir duygu olduğunu irdelerken bu sinema türünün olasılıklarını da genişletiyorlar. Miller bunu şöyle açıklıyor: “Bence hem görseller hem de hikaye özellikle havalı; kaldı ki daha önce böyle bir şey hiç görmedik. Hikaye açısından bakıldığında, Miles hakkında bir öykü anlatıyoruz –Örümcek-Adam olmaya daha çok direnen, yaşça küçük bu karakter için süper kahraman olmak bir sorun. Bunun yanı sıra, Miles ile Peter Parker arasındaki çok ilginç bir dinamiğe sahip ilişkiyi de irdeliyoruz”.
Lord her yerden izleyicilerin Miles Morales ile kolayca bağ kurabileceğine de dikkat çekiyor: “Miles çok havalı, ilginç bir Brooklyn çocuğu —yarı Porto Rikolu yarı Afrikalı-Amerikalı; ayrıca, Peter Parker’dan daha az özgüvenli. Dünyada yönünü farklı bir şekilde bulmayı öğrenen, kendi yolunu bulmaya çalışan, çağdaş bir şehir çocuğu. Herkesin özdeşleşebileceği evrensel bir duygu bu”.
YENİ BİR ÖRÜMCEK HAYATA GEÇİYOR
“Örümcek Adam: Örümcek Evreninde” ödüllü tanınmış yapımcı Avi Arad’a animasyon köklerine geri dönme fırsatı sundu. Hem animasyon hem de canlı aksiyon dizi ve filmlerin — bunların arasında önceki altı Örümcek-Adam filmi de bulunuyor— yapımcısı olarak uzun ve başarılı bir kariyere sahip Arad şunları söylüyor: “Herkes animasyondan canlı aksiyona gidiyordu; biz ise tam tersini yapmamız gerektiğini düşündük. Müthiş çizgi romanların stil ve sanatını ortaya koyma ve her yaş grubu için bir film yapma şansını yakaladık. İnsani çeşitlilik de bizim için çok önemliydi çünkü Örümcek-Adam’ın en büyük önermesi maskenin ardında herhangi birinin olabileceğidir. Maskenin söylediği şey, onu taktığınızda bir kahramanın yüreğine ve ruhuna sahip olacağınızdır”.
Yapımcı Amy Pascal (Spider-Man: Homecoming, The Post) da filmin yapımcılara bilindik bir süper kahramana taze soluklu bir bakış açısı getirme olanağı sunduğunun altını çiziyor: “Avi de ben de tanınmış bir çizgi roman süper kahramanı hakkında hiç animasyon filmi yapılmamış olduğu konusunda hemfikirdik. Sadece çocuklara değil, herkese hitap eden, son derece orijinal bir animasyon filmi yapmak istedik. Animasyon bize, daha önceki canlı aksiyon filmlerinde yapamayacağımız şekilde, karakterleri irdelemek için yepyeni yollar sunuyor”.
“Muazzam bir hayran kitlesine sahip bu fenomen kahraman üzerinde çalışma imkanı bulduğumuz için çok şanslıyız” diyen yönetmen Bob Persichetti ise (“The Little Prince” ve “Puss in Boots”un yazarı ve hikaye sorumlusu), sözlerini şöyle sürdürüyor: “Görsel seçimlerimizde daha cesur olabilmemizi sağlayan şey bu geniş hayran kitlesiydi. Hedefimiz görsel stili ve renk paletini genişleterek, geçmişte gördüğümüz BY animasyon filmlerinin hepsinden farklı görünen bir film yaratmaktı. Çizgi romanın güçlü yanlarından biri tek bir görüntüde gerçekten özlü, kudretli bir hikaye noktasını, hareketi ya da aksiyonu barındırabilmesidir. Biz de animasyon sürecimizde aynı şeyi başarmaya çalıştık”.
Sony Pictures Imageworks’ün sanatçıları ve görsel efektler ekibi, yönetmenlerin önderliğinde, nostaljik çizgi romanların görüntüsüne saygı duruşu niteliğinde, baş döndürücü bir görsel stil denediler. Yönetmen Peter Ramsey (“Rise of the Guardians”) bunu şöyle açıklıyor: “Elbette, düzinelerce Marvel filmi sinematik bir hikaye anlatırken o görüntüye eğilimli oluyor ama bizim filmimizdeki kadar görsel bir duruş sergileyen bir başka animasyon filmi düşünemiyorum. İşte bu yüzden, izleyiciler filmin resmi fragmanına ve videolarına müthiş tepkiler verdiler”.
Günümüzde animasyonda çalışan en başarılı Afrikalı-Amerikalı yönetmenlerden biri olan Ramsey etnik kökeni farklı olan bir süper kahramana odaklanan bir film yapmanın özellikle ödüllendirici olduğunu şu sözlerle ifade ediyor: “Yakın zamana kadar, beyaz olmayan kahramanların ve ana karakterlerin azlığı diğer ırklara mensup insanlar için bir tür zihinsel bariyer oluşturuyordu. Miles Morales’in yeni Örümcek-Adam oluşu bence bir rönesansın, beyaz ve erkek olmayan sinema karakterleri yaratma trendinin kıvılcımını ateşledi. Biz bu hikayeyi anlatmak için yola çıktık”.
Yönetmen ve ortak yazar Rodney Rothman (“22 Jump Street” yazarı) için, bu film, titizlikle yaratılmış, destansı herhangi bir canlı aksiyon projesiyle birçok ortak noktaya sahip. “Her karenin özenle yaratılması gerekiyordu. Genel yaklaşımımız filmin her yönünü olabildiğince ileri taşımaya çalışmaktı; izleyicilerde yepyeni bir his uyandıran bir şey yaratmak istedik. Hikaye, tıpkı orijinal çizgi romanda olduğu gibi, tamamen Miles Morales’e, onun ailesine ve aralarındaki ilişkiye odaklanan bir öykü. Bir süper kahraman filminin tüm o heyecan verici öğelerine, karakter çeşitliliğine ve çoklu evren olasılıklarına sahibiz ama filmin kalbini Miles’ın ailesiyle ilişkisi oluşturuyor” diyor Rothman.
Yapımcı Christina Steinberg (“The Bee Movie”, “Rise of the Guardians”) ise Örümcek-Adam’ın tüm süper kahramanlar içinde en özdeşleşilebilir karakter olduğuna inandığını belirtiyor: “Filmimizin teması olarak her an aklımızda olan fikir, Phil’in [Lord] ilk taslakta ortaya koyduğu fikirdi: Maskenin ardında herhangi biri olabilir. İzleyicilerden herhangi biri kendisinin de bir süper kahraman olabileceğini ve gerçekten bir fark yaratabileceğini hayal edebilir. Kahraman olmak bir seçimdir ama eğer zorluklarla yüzleşmeyi kabul edersek hepimizin içindeki kahraman ortaya çıkabilir!”
GÖRSEL BİR ZİYAFET
Yapımcıların ve yönetmenlerin yeni süper kahramana dair vizyonlarını hayata geçirmelerine yapım tasarımcısı Justin K. Thompson yardımcı oldu. Thompson’ın çok sayıdaki televizyon çalışmaları arasında önde gelenlerden bazıları “Samurai Jack” ve “Star Wars: Clone Wars”dur. Tasarımcı, ayrıca, Lord ve Miller’la her iki “Cloudy with a Chance of Meatballs” filminde de birlikte görev almıştır.
“Film için yaratılmış ilk sanat geliştirmelerine baktım ve onları gerçekten güzel buldum; ama aynı zamanda çok daha ileri gidip, çizgi roman dilini daha fazla irdeleyebileceğimizi hissettim” diyen Thompson, şöyle devam ediyor: “Çizim yapmayı en sevdiğim çizgi roman çalışmalarını taklit etmeye çalışarak öğrendim. Örümcek-Adam da küçük yaşlarımdan itibaren sevdiğim bir karakterdi. Bu yüzden, Chris ve Phil bana, ‘Çizgi romana dayanan bir animasyon filmi yapman için sana tam yetki verilse ne hissederdin?’ dediklerinde gerçekten çok heyecanlandım”.
Thompson çoğu filmin genellikle kendi çizgi roman evrenlerini süper düzgün ve parlak göstererek hataya düştüklerini söylüyor: “Çizgi romanlar aslında yapılış şekilleri açısından oldukça kasvetlidirler. Küçük bir çocukken bana en cazip gelen şeylerden biri, bu romanların benim için gizemli ve daha karanlık bir dünyaya pencere açtıklarını hissetmemdi. Süper kahramanlar benim uğraştığım sorunlarla uğraşıyorlardı ama riskler çok daha fazlaydı. Miles’ın eylemleri çok sevdiği birinin ölümüne yol açıyor; bunu hafifletmek istemedik. Bu gerçeği örtbas edip, her şeyin parlak ve neşeli olduğu bir aile filmi yaratmaya çalışmadık”.
Sony Pictures Imageworks’ün teknik sihirbazları çizgi romanların dokunsal, kumlu dokusunu yaratmayı hedeflediler ve hatta eski çizgi romanlarda kullanılan nokta-yazıcılı süreci yeniden yaratacak kadar ileri gittiler. “Çizgi roman sayfalarını çevirirken sanatsallığı gerçekten hissedersiniz” diyor Thompson ve ekliyor: “Bilgisayarın sahiden iyi yaptığını bildiğim şey gerçekçilik. Biz kendi gerçekliğimizi icat etmek ve sonra da tüm kuralları esnetmek istedik”.
Thompson çalışmalarının sonucunun BY animasyon ile el çizimi tekniklerini birleştirerek izleyicinin geçmişte hiç karşısına çıkmamış bir görüntüye sahip, yepyeni bir film olduğuna dikkat çekiyor. Öyle ki, filmin her karesinin yaratımı tipik bir animasyon filmi karesinden dört kat daha uzun sürdü. Tasarımcı bu konuda şunları söylüyor: “Amacımız her şeyin tam, foto-gerçekçi ve mükemmel olduğu geleneksel BY kurallarını yıkmaktı. Kendi stil öğeleri, renk paleti ve şekilleriyle zenginleştirilmiş, tamamen bize ait, benzersiz bir görsel dil —ve her karede sanatçıların yaptığı seçimleri kesinlikle fark edebileceğiniz bir dünya— yaratmak istedik”.
Her iki “Cloudy with a Chance of Meatballs” filminde Lord ve Miller’la çalışmış olan Dean Gordon, filmin sanat yönetmeni olarak şunları söylüyor: “BY teknolojisinin doğasında grafik görünümle savaşmak vardır denebilir. Biz elde boyanmış dokuları belli bir soyutluk düzeyiyle hazırladık ve kendi dünyamızın daha illüstratif bir his yaratması için bu dokuları geometriye oturttuk. Foto-gerçekçilik istemedik. Geçişleri ve renk değerlerini alanlara bölüp, sahnelerde daha illüstratif bir atmosfer yakalayabilmek için renkler arasında daha kısa geçişler yarattık. Aynı anlayışı karakterlerin cilt renklerine de uyguladık. Tıpkı çizgi romanlarda olduğu gibi, ten renklerinin aynı ortamla uyumlu olmasını sağlayarak ve aynı tarama tonlarını kullanarak filmimizin çizgi roman görüntüsünü yükselttik”.
Çizgi roman havasını arttıran bir diğer unsur ise film boyunca sahnelerin ışıklandırmasıyla oynamaktı. Sanat yönetmeni Patrick O’Keefe bunu şöyle açıklıyor: “Animasyon filmlerinde her zaman tamamen parlak ve canlı ışıklandırmaya bir eğilim olmuştur. Biz pek çok farklı türde görüntüye baktık ve gerçek kamerayla çekim yapmanın getirdiği talihli kazalara, örneğin gölgelerin gruplaşması ya da ışığın karenin kenarlarına nasıl süzülüşü gibi ayrıntılara özellikle dikkat ettik. Bu filmde sekansın gerektirdiği ölçüde karanlığa başvurmak için sınırlarımızı zorladık. Bir karakter loş ışıkta siyah bir siluet olabilmeliydi. Karanlık şekilleri sadece ne oldukları anlaşılacak kadar ışıklandırdık. Bu da bize ekrana ne koyabileceğimiz ve koyduğumuz anlamında geniş bir yelpaze sağladı.”
Sony’nin birçok filmine —“Open Season”, “Surf’s Up”, “Cloudy with a Chance of Meatballs” ikilemesi, “Arthur Christmas” ve ilk iki “Hotel Transylvania” filmi— imza atmış olan, filmin karakter animasyonu sorumlusu Josh Beveridge şuna dikkat çekiyor: “Bizim açımızdan en büyük zorluk çizgi film ile gerçekçilik arasındaki dengeyi kurmaktı. Çizgi romanların en iyi temsillerini animasyonda hayata geçirmek için, bir takım şeylere bakış açımızı yıkıp yeniden oluşturmamız gerekiyordu. Bu da bizi pop art’ın daha derli toplu ve yenilikçi bir versiyonunu elde etmek için kare modülasyonuna yöneltti. Örümcek-Adam’ı canlı aksiyonda yarattığımızda, onu çizgi romanlarındaki pozlara sokmamız zor oluyor çünkü o fantastik pozlar için gerçek fizik kurallarıyla uğraşmamız gerekiyor. Fakat animasyon bize kuralları yıkma özgürlüğü tanıyor. Gerçekliğin kısıtlamalarına takılmadan doğru hissi yaratabiliyoruz. Animasyonu 2’lerde yakalamak (yani saniyede 24 kare yerine 12 kare), hem simülasyonlarla hem de karmaşık kamera hareketleriyle çalışmak için büyük çaba sarf ettik. Fazla değişken ya da fazla tekdüze olmak istemedik. Sony Pictures Imageworks’te, muazzam bir ardışık düzenimiz var ve sanırım bu proje sayesinde o düzenimizi sonsuza dek değiştirdik.”
ANİMASYONUN OLASILIKLARINI KEŞFETMEK
Hikaye sorumlusu Paul Watling (Hotel Transylvania 2, Smurfs: The Lost Village) animasyonun filme serinin canlı aksiyon versiyonlarına kıyasla birçok avantaj sağladığını belirtiyor: “Görselleri, gerçekten de, canlı aksiyonun asla yapamayacağı şekillerde zorladık. Filmde Miles ile Peter’ın bir treni havadan kovaladığı bir sekans var; burada karakterlerden biri diğerine bağlı. Bu bir hikaye sanatçısının rüyasıdır çünkü önümüze boş bir kum yığını kondu ve en havalı kumdan kaleyi yapmamıza olanak tanındı. Yapım ekibindekiler hiç sınırlama koymadılar. Bizi sürekli daha ileriye gitmemiz için cesaretlendirdiler; biz de kendimizi olabildiğince zorladık. Kamera açıları, hareketli kareler, komedi öğeleri —fiziksel beceriksizlik komedisi ve aciliyet hissi uyandıran polis arabaları gibi öğeler— anlamında önlerine serebileceğimiz her şeyi serdik. Daha önce asla böyle bir Örümcek-Adam gördüğümüzü düşünmüyorum”.
Hikaye sanatçısı Miguel B. Jiron için, film çocukken sevdiği bir çizgi roman dünyasında oynama fırsatı sunuyordu. “Film bize panelizasyon, aksiyon hatları ve görsel ses efektlerini bütünleştirme fırsatı sundu” diyor Jiron ve ekliyor: “Ama bundan da önemlisi, Miles Morales’i sinema dünyasına taşıyan ekibin bir parçası olmaktan gerçekten onur duydum. Birinci kuşak bir göçmen olarak, Miles gibi karakterleri —sadece kahraman değil, Örümcek-Adam olarak— beyaz perdede görmek benim için çok anlamlı. Bu karakteri irdeleyebildiğim ve onunla oynayabildiğim için onur duyuyorum”.
Jiron filmin tüm yaratıcı öğelerinde, fikirlerinde ve karakterlerinde her şeyi Miles’a bağlaması gerektiğini kendine hatırlatmanın faydalı olduğunu aktarıyor: “Kaderine pek inanamayan ve kendini hayal edebileceğinden çok daha harika bir konumda bulan 13 yaşındaki bir çocuğun benzersiz bakış açısıyla tüm çılgınlıkları makul hâle getirmek işin kilit noktasıydı”.
Imageworks’ün kıdemlilerinden olan, “Örümcek Evreninde”nin görsel efektler amiri Danny Dimian filmin yaratıcı yolculuğunu stüdyonun son yirmi yılda başarmaya çalıştığı şeyin doğal bir evrimi olarak görüyor. “Örümcek-Adam’ın bu geri dönüşü bana ‘The Hollow Man’deki (2000) çalışmamızı hatırlatıyor” diyen Dimian, şöyle devam ediyor: “O zamanlar, yapmaya çalıştığımız şey dönemin yazılımları ve teknikleriyle mümkün değildi; bu yüzden, her şeyi yeniden düşünmemiz ve yeni yazılımlar oluşturmamız gerekmişti. Fakat bu kez yazılımı sıfırdan kodlamakla kalmıyor, süper kahraman hikayeleri anlatmak için yeni bir çizgi roman görsel dili bulmaya çalışıyoruz”.
Çok sayıdaki çalışmaları arasında 2002 yapımı “Spider-Man”, “Stuart Little 2”, “The Polar Express”, “Surf’s Up” ve “Cloudy with a Chance of Meatballs” da bulunan Dimian’ın aktardığına göre, Imageworks ekibi BY animasyonla bağdaştırılan katı formalitelerden uzak durmaya çalıştı: “Bilgisayarlar her şeyi doğru yaparlar, dolayısıyla elinizde her zaman doğru perspektif ve geometri olur. Sanatta ise esas ilginç ve anlamlı olan, insan elinden çıkmış olmanın kaçınılmaz şekilde getirdiği kusurlardır. Kuralları yıkıp karelere sanatçının elinin değmesine izin vermenin bir yolunu bulmalıydık. Tasarım ve duygu, doğruluk ve gerçekçiliğin önüne geçti”.
Imageworks ekibinin eski çizgi romanlara şapka çıkarmak için kullandığı stilistik yöntemlerden bir tanesi de renk ofsetindeki kusurları taklit etmekti. Dimian bunu şöyle açıklıyor: “Bazen basılı çizgi romanlarda renk ofsetlerinin düzgün şekilde ayarlanmadığını, bu yüzden de resimlerin odak dışıymış gibi göründüğünü fark ettik. Bunu ofset baskı tekniklerine dayanarak kameranın odağıyla oynamak için bir fırsat olarak kullandık. Tüm renk geçişleri düzgün şekilde ayarlanmadığında bir görüntüye odaklanmak zordu. Şöyle düşündük: ‘Kamera bir lens gibi odak kaydırmazsa ne olur? Böylece, görüntüyü yanlış basılmış bir çizgi romana benzer şekilde parçaladık ve ofset uyguladık. Bir şeyin ekrana basılmış gibi durduğu illüzyonunu yaratmak çok havalı bir histi”.
Thompson süreç boyunca amacın en son 3D teknolojisinin yardımıyla çizgi roman estetiğini canlı tutmak olduğunu belirtiyor: “Filmin her karesinde durdurulduğunda bir illüzyon gibi görünmesini sağlayabilirsek idealimizi gerçekleştirmiş oluruz diye düşündük. Filmimizin yalnızca geniş açılı çekimlerde güzel görünmesini istemedik. Noktalamalar, ekran tonları, paneller, 3D alanında yaptığımız her şeyin nasıl sonuç verdiği gibi konular önemliydi çünkü burada amaç sizde bir çizgi romanın içinde yaşıyormuşsunuz hissi uyandırmaktı”.
ÇOKLU EVREN İÇİN MÜZİK YAPMAK
Müzik hem Miles’ın dünyasında hem de filmde kritik bir rol oynuyor. Filmin son derece enerjik müziğini besteleyen Daniel Pemberton (“Ocean’s Eight”, “All the Money in the World”) projede yer alan herkesin kesinlikle yeni ve orijinal olduğu hissedilecek bir şey yapma arzusuna bayıldığını ifade ediyor:
“Yapılması kolay bir şey değil bu ama yaratıcı açıdan bakıldığında son derece heyecan verici. Filmin görüntüsü ve atmosferi bana büyük ilham verdi. Yaratıcı ekibin cesaretine ve zengin renk paletine hayran kaldım. Bu yüzden de, müzikte de bunu elimden geldiğince yakalamak ve aktarmak istedim. Ayrıca, Miles için de sadece yolculuğunu yansıtacak bir şey değil, aynı zamanda 13 yaşındaki bir çocuğa kendim çocukken sinemada film izlediğimde duyduğum türde bir coşku vermek istedim. Ve umarım aynı şeyi genç yaşlı herkes için yaşatmayı başarırım”.
Pemberton film müziğinin Miles’ın dünyasının büyük bir parçası olmasını arzu etti. Miles’ın sprey boyayla resim yaparken Aaaron amcasının pikabında plak “scratching” yaparak müzik dinlemesi besteci üzerinde büyük bir etki yarattı. Pemberton bunu şöyle açıklıyor: “Filmdeki müziğin esasen üç öğesi var: Elektronikler, pikap platformu ve orkestra. Bundan biraz daha gençken, sık sık kulüplere gider, plak scratching müziği yapan DJ’leri dinlerdim. Pikap platformu ve plak scratching’le yapılan müzik her zaman çok ilgimi çekmiştir— aslında bu, hip-hop müziğin mihenk taşıdır. Plakların o şekilde kullanılması normal bir şekilde çalınmasından daha fazla müzikalite içeriyor. Sözü geçen sahneyi izlediğimde, birden bire, o dünyayı Miles’ın içine daldığı dünyaymış gibi alıp, yapmaya çalıştığım şeyin bütünleyici bir parçası olarak kullanabileceğimi hissettim. Hip-hop çoğu zaman eski sanat formlarını yeni bir şeye dönüştürmekten ibarettir. Bizim de filmin her yönünde yaptığımız şeyin bu olduğunu hissettim”.
Pemberton göz kamaştırıcı görsellere ayak uydurabilmek için karmaşık ve iddialı bir rota belirledi. Başlangıçta, o ve ekibi çeşitli öğeleri —sintisayzırlardan tam orkestraya— kaydedip mikslediler ve ardından plağa kaydetmenin modern uygulamasını kullanarak besteciyi tatmin edecek miksi elde edene kadar, scratching’e ve remikslemeye devam ettiler. “Tüm parçalarda scratching yapması için DMC Dünya Scratching Şampiyonu bir DJ’le çalıştım” diyen Pemberton, şöyle devam ediyor: “Bugüne dek hiç böyle bir şey deneyen birini duymadığını söyledi. Dolayısıyla, ilk kez yapılıyormuş gibi görünen bir şeyi yapmak gerçekten heyecan vericiydi. Bazen sahneleri oynatıyor ve pikap platformunda scratching yaparak ekranda gördüğümüz şeylere anında ve hızla yanıt vermeye çalışıyorduk, tıpkı 80 parçalık bir orkestrayla yapmaya çalıştığımız gibi. İşimizi bitirdiğimizde, yüksek konseptli sonik dünyadan karakterin hayatını yansıtan, aynı zamanda ıslıkla çalabileceğiniz bir ses paleti yarattığımızı bilmek gerçekten tatmin ediciydi. Her süper kahramanın ıslıkla çalabileceğiniz bir müziğe ihtiyacı vardır”.
Pemberton filmin yaratıcı görsel cakasına ayak uydurabilmek için riske girerek yeni tekniklerden yararlandığını ifade ediyor: “Miles’ın teması (bunu film boyunca, hatta filmin en sonunda bile duyuyorsunuz) birçok şeyden melezlendi. Bir sprey ayresol kutusunun çizilmesiyle elde ettiğimiz sesten, elektronik seslere kadar birçok şeyi birlikte kullandık. Benim tuhaf bir enerjinin yükselmesi için örümcekli kısımlarda kullanmak üzere tasarladığım elektronik seslere yine benim yazdığım, 80 enstrümanlık orkestrayla yeniden yorumladığımız müzik eşlik etti. Bunların yanı sıra, elektronik, perküsyon ve orkestra kullandığımız başka parçalar da var. Komik derecede karmaşık bir süreçti ama kulağa baştan sona zahmetsizmiş gibi gelmesi gerekiyordu!”
Yapımcı Phil Lord filmin şarkılarının ve müziğinin Miles’ın yaşamı sonsuza dek değişmeden önceki normal hayatında dinleyebileceği türden şarkılar olmasını istediğini vurguluyor. Filmin soundtrack albümünde, Pemberton’ın yaratıcı müziğine ek olarak, günümüzün hip-hop, pop, rock ve Latin müziğinin en büyük isimlerinden bazılarının yeni şarkıları da yer alıyor. Bunlar arasında Post Malone & Swae Lee’nin satış rekorları kıran hit şarkısı “Sunflower”, Nicki Minaj & Anuel AA eşliğinde Bantu’nun “Familia”sı ve Blackway & Black Caviar’ın “What’s Up Danger”ı gibi şarkılar bulunuyor. Republic Records filmin soundtrack albümünü, Sony Pictures işbirliğiyle, 14 Aralık 2018’de piyasaya çıkaracak.