Çok mutlu değilim şu sıralar. Her şeyden şikâyet etmeye başladım. Bunun da ziyadesiyle çevremdekilerden ve onların telefon kullanım alışkanlıklarından kaynaklandığını anladım.
Ortak bir paylaşımımız yoktu hiç. Mecburen yan yana geliyor, sorulması ya da söylenmesi
gerekenleri söylüyor, ancak ekseriyetle susuyorduk. Güzel bir manzarayı izlemekten, hoş bir sohbete katılmaktan, bir şarkıya eşlik etmekten ya da sokakta duyduğumuz müziğe kapılıp birazcık dans etmekten alıkoyuyorduk kendimizi.
Çünkü hayatımızı büyük ölçüde telefonlar işgal ediyordu. Yeri geldiğinde samimiyetsizlikten, durağanlıktan dem vuran bu insanların eğlence ve muhabbet anlayışı küçücük renkli ekranlara bağlıydı. Birkaç kişiyi en azından değiştirebilirim diye düşünmüştüm. Bu sebeple başlarda insanlarla görüştüğümde telefonu sessize aldığımı, akşamları aile ile vakit geçirme zamanı olduğu için telefonu uyku moduna getirdiğimi, acil aramalar dışında kimsenin yanında telefonla ilgilenmediğimi anlatıyordum.
Anlattıklarımın etkili olmadığını fark edince, bu sefer her telefonu ellerine alışlarında aynı hissi yaşasınlar, yani misilleme olsun diye ben de telefonu elime almaya başladım. Bazen ufak tefek tepkiler aldım, ancak uzun vadede kimseyi değiştiremedim. Nitekim kalabalık bir
masada, salonda, gezmek için gidilen herhangi bir yerde insanların elinde hep telefon görür
oldum. Biri de başını kaldırıp karşısındakinin gülüşüne, ağlayışına, gözleri ile anlatmaya
çalıştıklarına bakmıyordu. Belki onlar bu durumdan şikâyetçi değillerdi ama ben çok
şikâyetçiydim.
Çağa mı, çağın insanlarına mı ayak uyduramıyorum bilmiyorum ama manevi
şeylere değer verdiğimin, bazı konularda bilinçli ve iradeli olduğumun farkındayım.
Muhtemelen bu konudaki şikâyetim de, bu husustan kaynaklı mutsuzluğum da giderek
artacak.