Büyüyünce ne olacaktın?

0
60

Hiç unutmam, üniversite seçme ve yerleştirme sınavları zamanı… İyi bir hayat sürmeye dair tek şansımız bu! İhtimallerin tamamını terli avuçlarında buruşturuyor sınav… Her şey ona karşı verilen başarılı bir mücadeleye bağlı! Bundan adımızdan bile çok eminiz. Aylardır, hatta yıllardır deliler gibi, hatta delirircesine çalışıyoruz. Durmadan test çözüyoruz, yaşamayı erteliyoruz… Bundan başka seçeneğimiz olmadığına tüm kalbimizle inanıyoruz.

Çok beklenen ve aslında hiç gelmesin istenen o sabah nihayet geldiğinde… Yanımıza aldığımız okunmuş şekerden sabah kahvaltısında yedirildiğimiz üflenmiş ekmeğe, olabileceğimiz kadar hazırız büyük sınava! Bu ikinci meydan muharebesi, birinci üç harfli aylar önce bitti!

Hepimiz doktor, avukat ya da mühendis olmak istemiyoruz. İşletme de okumak istemiyoruz biz, zaten o kadar çok işletme mezunu var ki hepimize yetecek kadar çok şirket yok işletecek. Biz sosyal bilim okuyacağız, sanat okuyacağız, eğitimci olacağız, bize uygun olan yolda atacağız adımlarımızı, kararlıyız…

Tercih yaparken hayatımız boyunca yapacağımız işin bizi mutlu edip etmeyeceğini de düşünmemiz gerek, değil mi? Sonra bu eğitimle iş bulur muyuz? Para kazanır mıyız? Rahat bir hayat kurar mıyız? Ülkede bu alanda bir açık var mı? İş prestijli mi, insanlığa faydalı mı? Bu sektörün geleceği var mı? Komşu teyzeler seçimimizi cıkcıklar mı? Annemizin iş arkadaşları bizim tercihimizden dolayı onu yargılar mı? Bir dakika, yoksa bizim seçim yapma hakkımız, gerçekten var mı?

Sonra sınav oluyor bitiyor, aradan geçen ve tabii geçmek bilmeyen aylardan sonra nihayet sonuçlar açıklanıyor… Neyse ki hepimiz iyi kötü bir yerlere kapağı atıyoruz. Yani açıkta kalmaktan, aynı kabus gibi yılı yeniden yaşamaktan kurtuluyoruz. Ve hala olanlara inanamıyoruz! Aramızda en yüksek puanı alan arkadaşımız hariç hepimiz sonuçlardan memnunuz. O da bize katılmaya çalışarak gülümser gibi yanaklarını sıkıyor ama her defasında buğulu gözlerinin buğusu yanaklarına taşmasın diye hemen vazgeçiyor.

Şaşkınlık, rahatlama, merak ve heyecan! Zaten aklı bir karış havada yaşayan bir grubuz yaşımız gereği. Üstüne haberlerin getirdiği şok! Bir de onların hayatımıza getireceklerinin aynı anda hem karın buran ve hem de baş döndüren beklentisi! Sarhoş gibiyiz, o hariç! Sonunda daha fazla dayanamıyorum ve soruyorum: “En güzel manzaralı, en havalı okulu sen kazandın! Yine iyisin! Bir gün ünlü bir toplumbilimci olduğunda hep istediğin gibi kadın hakları konusunda mı çalışacaksın?”

Her zamanki gibi dudaklarında hafif çarpık bir tebessüm belirir, alçakgönüllülükle cevap verir diye bekliyoruz. Oysa hiç hazır olmadığımız bir şey yapıyor ve “Oraya giremedim ki! Son gece tercihlerimi değiştirdim” der demez ağlamaya başlıyor! Nasıl ya? Niye? Ne oldu? … diye sormaya kalmadan anlaşılıyor ki ailesi “daha uygun” tercihler yapması için onu ikna etmişti! Ve Türkiye harika bir sosyal bilimciyi daha kazanamadan kaybederken bir işletmeci daha kazanacaktı!

Anne baba mutlu ve gururluydu! Çocukları da gururluydu çünkü kendisinden bekleneni yapmıştı, anne babasının beklentilerini karşılamayı başarmıştı. Gel gör ki o günden itibaren ve maalesef hala mutsuzdu!

Bu sabah pandemiyle ilgili bir makale okurken aklıma geldi bu anım ve sevgili çocukluk arkadaşım. Makale dünyayı altüst eden virüsle ilgili yapılan fen bilimi araştırmalarıyla sosyal bilim araştırmalarına değiniyor. Ve virüsün etkileri, gelişimi ve aşının geliştirilmesi gibi konulara ayrılan paranın, zamanın ve uzman sayısının altını çiziyor. Ve sonra şu soruyu soruyor: Aşı bulununca hepimiz aşı olacaktık ve virüsten kurtulacaktık. Ama öyle olmadı. Birçok insan aşı olmamayı seçti. Bu tercihin nedenini gerçekten biliyor muyuz? Kim bu tercihi yapanlar, onları tanıyor muyuz, anlıyor muyuz?

Makale virüsün akciğerler üzerindeki etkisiyle ilgili bunca araştırma yapılırken niye konunun sosyal boyutu üzerine hemen hemen hiç araştırma ve dolayısıyla bilgi yok diye soruyor. Özetle akciğerleri çok inceledik ama toplumun ciğerini ihmal ettik diyor. Oysa sosyal bilimler toplumun ciğerini okur gerçekten!

Kim niye aşı olmuyor? O çok önem verdiğimiz fen bilimlerinin bulmayı başardığı aşıyı birçok ülkede toplumun bir kısmı neden kabul etmiyor? Sosyal bilimler, yani insan olmanın diğer yarısıyla ilgilenen, değeri hiç bilinmeyen bilimler… Eğer onlara bir şans ve kaynak verilirse birçok sorunun cevabını bulmaya kadir! Bildiğimizi sandığımız “gerçek” gerçek mi değil mi, bunu başarıyla tespit edebilir! İş ki ilgilendiğimiz gerçekler olsun!

İnsan salt matematikle, fenle açıklanabilecek bir varlık değil! 32 dişten, 212 kemikten, iki göz bir ağızdan ibaret değil! Somut olanın çok ötesinde elle tutulamayan yanları var insan denen varlığın. Duyguları, fikirleri, inanışları, gelenekleri, davranışları var, var da var!
Ve bunları anladıkça insan oluyoruz. Yaşamın niyesini nasılını anlıyoruz!

Velhasıl diyeceğim, sosyal bilimleri ihmal ederek aslında kendimize ve potansiyelimize yazık ediyoruz! Aynı çocukluk arkadaşıma ailesinin ettiği gibi… Ziyan olan tüm yetenekler ve iyi ihtimaller gibi…

https://icimdekalacagina.com/

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz