Perşembe günü Yeniçağ gazetesi yazarı Remzi Özdemir beni aradı: “Hocam, krizde dibe vurduk mu?
Çıkış başlayacak mı?”
Maalesef kriz daha yeni etkisini göstermeye başladı. Nobel Ekonomi Ödülü alan Joseph E. Stiglitz’in deyimiyle Serbest Düşüş sürecindeyiz ve giderek artan bir ivmeyle aşağı doğru gidiyoruz.
Bankacılık sektörümüz elbette 2001’deki krizle karşılaştırıldığında çok daha iyi durumda. Ancak, bu krizden sektörün payına düşeni almaması da imkânsız. Bankacılık sektöründe de işler iyi gitmiyor.
Sektörde bazı olumlu gelişmeler de oluyor. Örneğin, Akbank geçtiğimiz perşembe günü sendikasyon kredisi aldı. 11 ülkeden 23 bankanın katıldığı sendikasyonda Akbank’a 367 gün vadeli 591 milyon euro ve 285 milyon dolar kredi verildi. Bir başka ifadeyle Akbank, dolar cinsinden toplam yaklaşık 980 milyon dolar sendikasyon kredisi aldı.
Elbette, gelişmekte olan ülkeler içinde en riskli ülkeler arasında ilk sıralarda olan Türkiye’de bir bankanın uluslararası piyasalardan yaklaşık 1 milyar dolar borçlanabilmesi bir başarı olarak yorumlanabilir. Ancak, burada kredi faizlerine de bakmamız gerekir.
Akbank aldığı sendikasyon kredilerine dolar için libor+%2,75; euro için ise euribor+%2,65 faiz ödeyecek. Banka Mart 2018’de aldığı sendikasyon kredilerini dolar için libor+%1,3; euro için ise euribor+%1,2 faizle almıştı. Görüldüğü üzere, dokuz ayda Akbank’ın sendikasyon kredilerinin faiz oranları hem dolarda hem de euroda iki kattan fazla artmış.
Bankaların aldıkları kredileri kullandıkları yerler de önemli. Elde ettikleri bu yabancı kaynakları reel sektöre kredi olarak verirlerse ekonominin durgunluktan çıkması için bir umut olabilir. Ancak, kriz dönemlerinde bankaların ihtiyatlı davranarak ellerindeki kaynakları borçlarını kapatmak için kullandıkları veya yüksek oranda borçları olmasa bile zor günler için tuttukları bilinen bir gerçek.