Son zamanlarda enflasyon yeniden Türkiye’nin önemli sorunlarından birisi haline geldi. Enflasyon hesaplama yöntemi defalarca değiştirilmesine rağmen enflasyondaki artışı saklamak mümkün olmuyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE), 2018 yılının Mayıs ayında bir önceki aya göre yüzde 1,62 arttı. Yıllık bazda ise TÜFE’deki artış yüzde 12,15 olarak gerçekleşti. Aşağıdaki grafikte aylar itibariyle TÜFE’nin 2017 ve 2018 yılları için yıllık değişim oranları yer alıyor.
Genel görüş bu rakamların gerçek enflasyonu yansıtmaktan çok uzak olduğu yönünde. Örneğin, Financial Times’ta yayınlanan bir yazıda ABD’li profesör Steve Hanke, Türkiye’deki gerçek enflasyonun açıklanan oranın çok üzerinde olduğunu belirterek TL’deki değer kaybının ardından gerçek enflasyonun yıllık yüzde 39,2’ye ulaştığını ileri sürüyor. Hanke, bu görüşünü Twitter’daki hesabında da takipçileriyle paylaşmış.
WSJ reports, Turkey’s “inflation has reached nearly 11%.” That’s the official rate. Real inflation is much higher. My measurements have #Turkey‘s annual inflation rate at nearly 40%.https://t.co/f13ob6nD5k
— Prof. Steve Hanke (@steve_hanke) May 27, 2018
Hükümetin beklenmedik bir biçimde erken seçim kararı alması 2018 yılının zor geçeceği yönündeki beklentileri güçlendirdi. Seçim ekonomisi nedeniyle harcamaların artması; döviz kurlarındaki ani yükselişler; yurtiçi ve yurtdışında teröre karşı yapılan operasyonların maliyetleri enflasyondaki yükselmenin daha da artmasını kaçınılmaz kılıyor.
Enflasyondaki artışın önemli nedenlerinden birisi de para arzının kontrolsüz olarak artırılması. Bir başka deyişle, Merkez Bankasının talebin üzerinde para basması. Ekonomi literatüründe para arzı ve enflasyon arasındaki ilişkiyi ilk olarak Klasik ekonomistler ele aldılar. Örneğin David Hume (1711-1776) , aşırı para arzının, bir başka deyişle, Merkez Bankasının aşırı para basmasının ekonomideki toplam talebi artıracağını ve bu talep artışının da fiyatlar genel seviyesini (enflasyon oranını) artıracağını öne sürdü. Bu konudaki tartışmalara değinmek yerine Klasikler’i böyle düşünmeye sevk eden önemli bir olaydan daha doğrusu bir finansal krizden bahsedeceğim: Mississippi Company Balonu.
Her krizin bir “kahramanı” olduğu gibi Mississippi Company Balonu’nun da bir kahramanı var: John Law. Kriz, 1720’de Fransa’da patlak veriyor. Ama, krize geçmeden önce John Law kimdir, ona bakalım.
John Law, İskoçyalı zengin bir ailenin çocuğu. İyi bir eğitim alıyor. Babası öldükten sonra annesi onu yüksek öğrenim görmesi için İngiltere’ye gönderiyor. Finans ve bankacılığa meraklı olan genç John’un maalesef kötü alışkanlıkları da var. Müthiş bir matematik bilgisi olan John, kumar oynamayı çok seviyor. Bütün parasını kumarda kaybediyor; borçlanıyor annesi İngiltere’ye gelip kumar borcunu ödüyor. Ama, John Law’un sorunları bitmiyor. 23 yaşındayken bir kıza aşık oluyor ve aynı kızı seven zengin bir İngiliz’i düelloya davet edip adamı öldürüyor. İdama mahkum ediliyor; sonra cezası müebbete çevriliyor. Yine annesi devreye giriyor ve John’ı hapishaneden kaçırıyorlar. John Law Hollanda’ya gidip orada bir bankada çalışmaya başlıyor.
Gelelim Law’un ekonomiyle ilgili düşüncelerine. İngiltere ve Hollanda’da yaşarken bu ülkelerin ekonomik durumlarını inceleyen Law, şu sonuca varıyor: İngiltere ve Hollanda zengin ülkeler; çünkü, bu iki ülkede de dolaşımdaki para miktarı çok. Öyleyse, İskoçya da para miktarını artırıp zengin olabilir. Yalnız, o dönemde Avrupa’da kâğıt paranın kullanılmadığını, tedavüldeki paranın altın ve gümüş karışımından oluşan madeni para olduğunu belirtmek gerek. Kısacası, dolaşımdaki para miktarını artırmak için daha çok altın ve gümüşe ihtiyaç var ve İskoçya’da bu değerli madenler yeterince yok. İşte bu soruna Law, Land-bank (devlet bankası, bugünkü anlamda Merkez Bankası) adını verdiği bir proje yayınlayarak şöyle bir çözüm getiriyor:
Ekonomide madeni para değil, Land-bank’ın çıkaracağı banka bonoları (banknotlar) kullanılacak. Böylece, altın ve gümüş rezervleri para basılması için kullanılmayacak. Banka bonolarının (bir başka ifadeyle kâğıt paranın) maliyeti çok düşük ve bu nedenle istenildiği kadar basılabilir. Sonuçta, dolaşımdaki para miktarı arttıkça ekonomi canlanacaktı. Bu önerisini İskoçya Parlamentosu’na götürdüyse de olumlu cevap alamıyor; 1708 yılında Fransa’ya gidip orada projesini hayata geçirmek istiyor. Ancak, Fransa Kralı XIV. Louis de Law’un projesini reddediyor.
Law yılmıyor. Birçok Avrupa ülkesine gidip ekonomilerini inceliyor ve projesini geliştiriyor. Law’un projesinin son halinde, bono (kâğıt para) basarak ekonomiyi canlandıran bir Land-bank (Merkez Bankası) ve özel sektörü dışlayarak bütün ticareti tekeline alan bir devlet şirketi (kamu iktisadi teşebbüsü) olmalıydı.
Huylu huyundan vazgeçmez derler. Law, bir yandan da kumar oynamaya devam ediyor. Ancak, bu defa üstün matematik zekâsının yanında, şansın da yardımıyla kumardan önemli bir servet kazanıyor. Fransa’da XIV. Louis’nin öldüğünü ve yerine çocuk yaştaki XV. Louis’nin kral olduğunu öğrenince 1715 yılında yeniden Fransa’ya gidiyor. Fransa’da bu kez projesini hayata geçireceğini umuyor; çünkü, XV. Louis çocuk olduğu için, Fransa’yı gerçek anlamda yöneten kral naibi Philippe d’Orléans ile aralarında iyi bir ilişki var.
Fransa, o dönemde bitmek bilmeyen savaşlar nedeniyle boğazına kadar borca batmış durumda. Bir kurtuluş çaresi arıyorlar ve denize düşen yılana sarılır misali istemeden de olsa Law’un projesini uyguluyorlar.
Ancak, dolaşımdaki banka bonosunun (kâğıt paranın) aşırı artması Fransa’da 1720 yılında yüksek enflasyona neden oluyor. Herkes banka bonolarını Banque Générale’e götürüp altın ve gümüş karışımından yapılmış madeni para almak istiyor. Ancak, bankanın yeterli madeni para rezervi olmadığı için kriz çıkıyor. Bir dönem Fransa Maliye Bakanlığı’na dek yükselen (hatta bu makama ulaşmak için protestanlığı bırakıp katolik olan) John Law, Fransa’yı terk ediyor. John Law, projesine çok inandığı için servetini Fransa’ya getirmişti. Kriz çıkınca bütün servetine el konuluyor ve Law, 1729 yılında Venedik’te yoksul bir biçimde ölüyor.
İşte, Fransa’da 1720’de çıkan bu kriz, Klasik ekonomistlerin düşünceleri üzerinde etkili oluyor ve Fransa’nın içine düştüğü durumu analiz eden Klasikler, para arzının aşırı artmasının fiyatlar genel seviyesini (enflasyon oranını) artıracağı sonucuna varıyorlar.
Mississippi Company Balonu’nun yanında kapitalizmin yaklaşık 400 yıllık tarihindeki önemli finansal krizler hakkındaki ayrıntılı bilgiyi Ekin Yayınevi tarafından basılan Geçmişten Günümüze Finansal Krizler (1619-2014) kitabımda okuyabilirsiniz.
Bir başka yazıda görüşmek dileğiyle sağlıcakla kalın.
Ulkede ki altin reservi kadar basiliyor diye biliyordum ben. Yani altinin karsiligi para kadar uretim yapabilirsin. Sadece abd merkez bankasi sinirsiz para basabiliyor diye okumustum sanki. Ayrica evet dolasimda ne kadar cok para o kadar cok enflasyon demek.