Yunanistan hepimizin bildiği bir ülke. Hepimiz Selanik’i, Kavala’yı, Atina’yı, fotoğrafları dillere destan Santorini ve Mykonos’u; hatta ve hatta bir süredir Muhteşem Yüzyıl’ın katkılarıyla Parga’yı bile biliyoruz. Peki ya diğer bilmediğimiz yerler? Üç tarafı sularla çevrili; tarihi antik çağlara dayanan ve etrafında irili ufaklı onlarca adaya sahip bu ülkede çoğumuzun bilmediği o kadar çok güzel yer var ki… Bunlardan biri de Monemvasia…
Monemvasia Yunanistan’ın en güneyinde; Mora Yarımadası’nın güneyinde Ege Denizi tarafında küçücük bir kaya parçası üzerinde kurulmuş bir şehir. Şehir deyince aklımıza Türkiye’de nüfusu minimum yüzbinlerden oluşan şehirler gelmesin. Yunanistan’daki şehirler bizdeki gibi kalabalık değil; tüm Mora Yarımadası’nın nüfusu yaklaşık 1 milyon civarında. Monemvasia ise burada yalnız küçücük bir ada ve o adanın ana karayla birleştiği küçük bir kıyı şeridinden ibaret. Öncelikle nasıl bir yer olduğunu gitmeden anlamak için drone’larla çekilmiş videolarını izlemek şart. Denize baktığınızda biraz büyükçe bir kaya parçası görüyorsunuz.
Gördüğünüz kaya parçası görünümlü gizemli bir şehir aslında. Küçük bir köprüyle ana karayla bağlantısı sağlanmış. Köprüden geçip Monemvasia’ya doğru solunuzda kaya sağınızda deniz bir süre yol üzerinde yürüdükten sonra sizi taştan bir kapı karşılıyor. Bu kapıya kadar arabayla da gelebilirsiniz; ana karadan dolmuşlar da belli aralıklarla buraya kadar gelip dönüyorlar. Ancak içeriye araç girmesi yasak; zaten yasak olmasa da aracın girebileceği ve içinde dolaşabileceği bir yer de yok. Kapıdan içeri girdiğinizde bambaşka bir dünyaya adım atıyorsunuz. Kendinizi bir film sahnesinde hissedebilirsiniz. Her yer maksimum 3 katlı taş evler; yerler taş, daracık sokaklar, rengarenk çiçekler…
Monemvasia gizli saklı bir şehir; burası adını da yapısından alıyor. Yunanca’da ‘mono’ ‘tek’; ‘emvasi’ ise ‘giriş’ demek, yani şehrin adı ‘Tek giriş’ten geliyor. İçinde 3 taverna (Yunanların restaurantı), 5 cafe ve şehrin girişinde göreceğiniz birkaç orijinal hediyelik eşya satan mağaza haricinde hiçbir şey yok. Burada bulabileceğiniz şey sonsuz huzur… Öylesine bir huzur ki duyduğunuz yalnızca kayalara vuran dalgaların ve etraftaki kuşların sesleri… Öncelikle yapmanız gereken ilk şey tüm sokakları gezmeye çalışmak. Monemvasia’nın birbirine paralel simetrik sokaklardan oluştuğunu düşünüyorsanız çok yanılıyorsunuz. Yürürken bir labirentte kaybolduğunuz hissini verecek çoklukta, organik sokaklara sahip burası… Ancak öylesine güzel sokaklar ki, nereye yürüdüğünüzü bilmeseniz bile yürüdüğünüzde size eşlik eden güzel atmosferin büyüsüyle huzur doluyorsunuz.
Şehrin bir tarafı deniz, diğer tarafı kayaya yaslanmış. Deniz tarafını da bir kumsal gibi düşünmeyin. Her yer kayalık ve kayaların üzerinden şehir yükseliyor. Kayaya yaslanan tarafa doğru uzunca bir süre tırmandığınızda ise şehrin kalesine ve muhteşem bir manzaraya sahip Agia Sophia Kilisesi’ne ulaşıyorsunuz. Burada rüzgara karşı oturup denizi izleyebilirsiniz. Kale çok büyük bir alana yayıldığı için kalıntıların açıklamalarını okuyarak şehrin tarihi hakkında bilgi edinebilirsiniz. Zaten tüm şehirde küçük yazılarla belli yerlerde tarihi bilgiler yer alıyor. Monemvasia, tarihi güzelliğinin yanında doğal güzelliğe ve öneme de sahip. Avrupa’da 200 farklı çiçek çeşidinin yer aldığı bir yer olması sebebiyle koruma altına alınmış. Bunla ilgili bilginin yer aldığı metinde Evliya Çelebi’nin kale ve çevresindeki doğal güzelliklerden dolayı burayı ‘Menekşe’ olarak adlandırıldığına dair ‘Seyahatname’sinde geçen sözüne de yer verilmiş. Zaten ortak tarihimiz sebebiyle hemen her yerde Osmanlı’nın adını görmek mümkün; kaledeki bazı odalarda da paşaların…